Pazartesi, Şubat 19, 2007

Yine ve yeniden 'outdoor'




'Outdoor' mecrasından bir zeka kıvılcımı da Mustang'den. Fikir basit ama etkileyici. Bu arada şunu da anladım ki müşteriler bazen logonun daha büyük olması konusunda haklı. Özellikle 'outdoor' gibi okumaya fırsatınız olmayan bir mecrada bu kadar küçük logo, işi yaratıcı olmak ile sınırlamış ve efektifliğini öldürmüş.

Avea'dan "oh be anları"

Tüketiciyi bir markanın iletişimine ortak etmek en etkili iletişim stratejilerinden biri. Yeni ve yaratıcı olmamakla birlikte Avea'nın "oh be anları" yarışması da bu stratejiye güzel bir örnek. "İstediğiniz bir "OH BE!" anınızın fotoğrafını ya da filmini çekin!Çektiğiniz fotoğraflarınızı ve filmlerinizi bize gönderin! Süper armağanlar kazanın!", bu kadar basit bir yarışma. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden tüketiciler bu yarışmaya katılmış ve çektikleri fotografları bu siteye göndermiş. Sitede düşük çözünürlüklü olsa da birçok fotoğrafa bakabilirsiniz, fakat videoları izlemek oldukça sıkıntılı. Neyse girip, kendiniz görün. ohbeanları

Salı, Ocak 30, 2007

Kuş gribi günlerinden kalma bir basın ilanı


Hatırlarsanız bir dönem beyaz et sektörünü derinden etkileyen kuş gribi krizi vardı. Sektör şirketleri boy boy ilanlar vermiş, düşen satışların önüne geçmeye çalışmışlardı. Sonunda da çareyi Uğur Dündar'lı bir filmde bulmuşlardı. O günler geride kaldı, ama o günlerde görüp de hayran kaldığım bu ilana bilgisayarımı temizlerken rastlayınca buraya koymaya karar verdim.

Cuma, Ocak 19, 2007

ABD Temsilciler Meclisi'nden doğru iletişime bir örnek

Doğru iletişimin tanımı, doğru mesajı doğru yerde ve doğru zamanda iletmek ise yukarıdaki resim buna güzel bir örnek olabilir. Temsilciler meclisinde ABD Dışişleri Bakanı Rice konuşurken, üzerinde iki kelime ("Hala yalan söylüyor") yazılı kareli basit bir kağıdı havaya kaldıran kişiyi tebrik ediyorum. Reuters fotoğrafçısı bu anı ölümsüzleştirerek Dünya vatandaşlarının gazetelerinde bu fotoğrafı görmesini sağladı ve ABD'nin son yıllarda inişe geçen imajına önemli bir darbe indirdi.

Cuma, Ocak 12, 2007

Yaratıcı mecra olarak tırlar




Tır denilince akla ilk olarak bir ürünün dağıtımı gelir. Peki markalar sahip oldukları bu tırları iletişim aracı olarak da kullanabilir mi? Bu sorunun yanıtı yukarıdaki tır giydirmelerinde açıkça gözükmekte. Halihazırda birçok marka araçlarında kurumsal görsellerini giydirmeyi tercih ederken, olaya başka bir açıdan bakabilen markalar ise araçlarını yaratıcı mecraya dönüştürerek fark yaratabiliyorlar.

Pazartesi, Ocak 08, 2007

'Profesyonel stajyer'den veda!


Haziran 2005'de Nesko'nun elimden tutup Tansu Gülaydın'ın yanına götürmesiyle başlayan reklamcılık inadım sonunda meyvesini verdi ve ben de bir baltaya sap oldum. Bir başka deyişle; Art Grup'ta Planlama Uzman Yardımcısı oldum. Sırasıyla Shift, Lowe, Ajans Ultra, Yorum Publicis ve son olarak da TBWA\İstanbul'da staj deneyimlerim oldu. Lowe'den Sinan Yavaş, Ultra'dan Erhan Güven, Barış Erkol, Nedim, Sinan ve Alper, Yorum'dan Necmi Zeka, Zeynep, Ceylan, Elif ve Ceyda, TBWA'den Ela, Özlem, Elif, Ahmet ve İsmail; birlikte çalışma fırsatım olan reklamcılardan bazıları.Öyle ya da böyle reklamcılık inadımı sürdürmemde katkısı bulunan herkese tek tek teşekkür ederim. Özetle; uzun soluklu staj kariyerim bugün itibarıyla sona ermiş bulunmakta:)Bugünden sonra, ara vermek zorunda kaldığım 'blog' olayına geri dönüyorum ve gördüklerimi, duyduklarımı ve okuduklarımı buradan sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Şimdilik benden bu kadar!

Perşembe, Kasım 30, 2006

Güven Borça'dan marka, hedef kitle, sosyo ekonomi ve strateji üzerine

"Türkiye, harcama alanlarının gelişmeye başladığı seksenli yıllarda, buna paralel olarak bozulan gelir dağılımının da etkisiyle saçma-sapan bir tüketim ülkesi oldu. Enflasyonun getirdiği haksız kazançlarla da şişen bu mantık ötesi harcama yapısı şirketlerimizin, markalarımızın dengesini bozdu. Halen de bir çok markanın sağlıklı gelişimini ciddi olarak engellemeye devam ediyor. Lafın özü şudur; ülkemizde nispeten kolay para kazanmış, sınıf atlamış ancak statü grubunun gerektirdiği kültürel birikime sahip olmayan bir kitle evrensel anlamda rasyonel olmayan bir lüks tüketim tavrını pompalayarak çarkı çevirmektedir. Bu yeni-sosyete kitlenin değerleri, zevkleri, harcama alışkanlıkları tam oturmamıştır. Neye ne nedenle ne kadar ödeyeceği netleşmediği için dönemsel isteklerini iyi kavrayan girişimciler tarafından paraları alınırken bunun karşılığında aşırı talepleri dahi karşılanmaktadır. Bu da çok tatlı para kazanan ancak yaşam ömrü kısa markaları, işletmeleri ortaya çıkarmıştır."

Türk markalarının kitleleşme sancıları üzerine okunması gereken bir makale. Güven Borça, bildiğimiz ama umursamadığımız gerçekleri anlatmış. "Neden 'brief'lerin %90'ında hedef kitle AB yazıyor?" diye merak ediyor ve bu alışkanlığı sorguluyorsanız, bu makaleye zaman ayırmanızı tavsiye ederim.

Başka Akmerkez Yok

Pazartesi, Kasım 27, 2006

Bir marka nasıl rezil edilir?


Bir markayı rezil etmenin birden fazla yolunu görmüştük daha önce ama bence en 'yaratıcı'sı bu olmuş. Burada artık marka iletişiminin geleneksel mecralardan yayınlanan reklamlardan çok daha fazlası olduğunu ve tüketici ile iletişim kurmak için sayısız yol olduğunu vurgulamıştık. Ajansların ve marka sahiplerinin mecra yaratma konusunda ne kadar yaratıcı olabileceğini de çeşitli örneklerle görmüştük.


Gelelim Hürriyet'in bugünkü manşetine; "Ali Baba'da aryalı reklam". Haberin ayrıntılarına buradan ulaşabilirsiniz. Özetle Goldaş markasının yöneticileri yaratıcı mecra olarak operayı bulmuşlar fikir güzel olabilir ama uygulama inanılmaz rahatsız edici. Opera esnasında oyunculardan biri 'Goldaş altın' diye bağırıyor! Evet, evet sadece bağırıyor. Tahminimce şu an Goldaş yöneticileri önlerine gazeteyi almış keyif kahvelerini içiyorlardır; kolay değil Türkiyenin ikinci en çok okunan gazetesinin başlığında yer aldılar.


Gelelim benim bu konu hakkındaki düşüncelerime; öncelikle ben "Markamızın ismi duyulsun da gerisi önemli değil" ekolüne tamamen karşıyım. Neymiş 'awareness' (bilinirlik) elde edeceklermiş. Birçok marka maç yayınlarının altında gözüküyor ve futbol izleme keyfimizi kaçırıyor mesela. Yıllardır anlamam niye markalar tüketicilerini sinir etmek için tonlarca para harcıyor. Yerli dizilerin ortasında 'nal' gibi gözüken markalar da bu ekole dahil. 'Goldaş'ın yaptığı ise tam bir kepazelik. Altın markası olarak Türkiye'de senin bilinirliğin ve imajın zaten ortada niye hedeflediğin insanların keyifle izlediği bir oyunda birden sahneye fırlayıp 'pipi'ni gösteriyorsun. Hürriyet'de almış o 'pipi'yi manşete koymuş, şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını. Tabii önce keyif kahvenizden son bir yudum alın.

Salı, Kasım 14, 2006

Yeni Rakı reklamı


Öncelikle Rafineri'nin eline sağlık demek istiyorum. Boğaz, balık, meze, aile, dostluk, muabbet, ağabeylik, çay bardağı kısaca rakı ile ilgili aklınıza gelen herşeyi bir filmde toplamış. Hafiften bir Coca-Cola reklamı tadı var ama o reklamların yapaylığı şarkı ile paramparça edilmiş ve ortaya 'Akşam nerede içiyoruz?' dedirten bir film çıkmış.

Peki ben bu reklamı ne diye sizle paylaşıyorum? Öncelikle ben de bir gelenekselci olarak Yeni Rakıyı tercih ediyorum ve sevdiğim markanın reklamını buraya koymuşum, çok mu? Asıl nedense iletişim çalışmalarının zor olduğu alkollü içecek sektörünün iletişimine örnek vermek. Bildiğimiz gibi bu sektörün TV'de reklam yayınlaması yasaklanmış durumda, markalar genelde basında özellikle de dergilerde iletişim yapıyor. Basın iletişimine ek olarak yeterli bütçesi olan büyük markalar kendileri için hazırladıkları filmleri sinema salonlarında gösterebilyorlardı. Fakat 'YouTube' kullanımının her geçen gün artması bu tip sektörlerde hareketlenmelere neden olabilir. Markalar şimdiden sinema salonları için hazırlattıkları filmleri 'YouTube'te yayınlamaya başlamış. Linklerde iki örneği daha izleyebilirsiniz.

Fasıl reklamı

Lokka vodka reklamı

Pazartesi, Kasım 13, 2006

Bu nedir?


"Have a break, have a kit kat" ("Kit Kat için bir molo ver" diye çevirebilirim. ) sloganı ile uyumlu bir viral örneği. Lakin H&M'deki ucuzluk oranlarını cidden çok merak ettim. Kadınların alışveriş çılgınlığının varabileceği son noktaydı sanırım gördüklerim. Bu arada kit kat yiyen çocuğun vurdumduymazlığına da çok güldüm.