Perşembe, Kasım 30, 2006

Güven Borça'dan marka, hedef kitle, sosyo ekonomi ve strateji üzerine

"Türkiye, harcama alanlarının gelişmeye başladığı seksenli yıllarda, buna paralel olarak bozulan gelir dağılımının da etkisiyle saçma-sapan bir tüketim ülkesi oldu. Enflasyonun getirdiği haksız kazançlarla da şişen bu mantık ötesi harcama yapısı şirketlerimizin, markalarımızın dengesini bozdu. Halen de bir çok markanın sağlıklı gelişimini ciddi olarak engellemeye devam ediyor. Lafın özü şudur; ülkemizde nispeten kolay para kazanmış, sınıf atlamış ancak statü grubunun gerektirdiği kültürel birikime sahip olmayan bir kitle evrensel anlamda rasyonel olmayan bir lüks tüketim tavrını pompalayarak çarkı çevirmektedir. Bu yeni-sosyete kitlenin değerleri, zevkleri, harcama alışkanlıkları tam oturmamıştır. Neye ne nedenle ne kadar ödeyeceği netleşmediği için dönemsel isteklerini iyi kavrayan girişimciler tarafından paraları alınırken bunun karşılığında aşırı talepleri dahi karşılanmaktadır. Bu da çok tatlı para kazanan ancak yaşam ömrü kısa markaları, işletmeleri ortaya çıkarmıştır."

Türk markalarının kitleleşme sancıları üzerine okunması gereken bir makale. Güven Borça, bildiğimiz ama umursamadığımız gerçekleri anlatmış. "Neden 'brief'lerin %90'ında hedef kitle AB yazıyor?" diye merak ediyor ve bu alışkanlığı sorguluyorsanız, bu makaleye zaman ayırmanızı tavsiye ederim.

Başka Akmerkez Yok

Pazartesi, Kasım 27, 2006

Bir marka nasıl rezil edilir?


Bir markayı rezil etmenin birden fazla yolunu görmüştük daha önce ama bence en 'yaratıcı'sı bu olmuş. Burada artık marka iletişiminin geleneksel mecralardan yayınlanan reklamlardan çok daha fazlası olduğunu ve tüketici ile iletişim kurmak için sayısız yol olduğunu vurgulamıştık. Ajansların ve marka sahiplerinin mecra yaratma konusunda ne kadar yaratıcı olabileceğini de çeşitli örneklerle görmüştük.


Gelelim Hürriyet'in bugünkü manşetine; "Ali Baba'da aryalı reklam". Haberin ayrıntılarına buradan ulaşabilirsiniz. Özetle Goldaş markasının yöneticileri yaratıcı mecra olarak operayı bulmuşlar fikir güzel olabilir ama uygulama inanılmaz rahatsız edici. Opera esnasında oyunculardan biri 'Goldaş altın' diye bağırıyor! Evet, evet sadece bağırıyor. Tahminimce şu an Goldaş yöneticileri önlerine gazeteyi almış keyif kahvelerini içiyorlardır; kolay değil Türkiyenin ikinci en çok okunan gazetesinin başlığında yer aldılar.


Gelelim benim bu konu hakkındaki düşüncelerime; öncelikle ben "Markamızın ismi duyulsun da gerisi önemli değil" ekolüne tamamen karşıyım. Neymiş 'awareness' (bilinirlik) elde edeceklermiş. Birçok marka maç yayınlarının altında gözüküyor ve futbol izleme keyfimizi kaçırıyor mesela. Yıllardır anlamam niye markalar tüketicilerini sinir etmek için tonlarca para harcıyor. Yerli dizilerin ortasında 'nal' gibi gözüken markalar da bu ekole dahil. 'Goldaş'ın yaptığı ise tam bir kepazelik. Altın markası olarak Türkiye'de senin bilinirliğin ve imajın zaten ortada niye hedeflediğin insanların keyifle izlediği bir oyunda birden sahneye fırlayıp 'pipi'ni gösteriyorsun. Hürriyet'de almış o 'pipi'yi manşete koymuş, şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını. Tabii önce keyif kahvenizden son bir yudum alın.

Salı, Kasım 14, 2006

Yeni Rakı reklamı


Öncelikle Rafineri'nin eline sağlık demek istiyorum. Boğaz, balık, meze, aile, dostluk, muabbet, ağabeylik, çay bardağı kısaca rakı ile ilgili aklınıza gelen herşeyi bir filmde toplamış. Hafiften bir Coca-Cola reklamı tadı var ama o reklamların yapaylığı şarkı ile paramparça edilmiş ve ortaya 'Akşam nerede içiyoruz?' dedirten bir film çıkmış.

Peki ben bu reklamı ne diye sizle paylaşıyorum? Öncelikle ben de bir gelenekselci olarak Yeni Rakıyı tercih ediyorum ve sevdiğim markanın reklamını buraya koymuşum, çok mu? Asıl nedense iletişim çalışmalarının zor olduğu alkollü içecek sektörünün iletişimine örnek vermek. Bildiğimiz gibi bu sektörün TV'de reklam yayınlaması yasaklanmış durumda, markalar genelde basında özellikle de dergilerde iletişim yapıyor. Basın iletişimine ek olarak yeterli bütçesi olan büyük markalar kendileri için hazırladıkları filmleri sinema salonlarında gösterebilyorlardı. Fakat 'YouTube' kullanımının her geçen gün artması bu tip sektörlerde hareketlenmelere neden olabilir. Markalar şimdiden sinema salonları için hazırlattıkları filmleri 'YouTube'te yayınlamaya başlamış. Linklerde iki örneği daha izleyebilirsiniz.

Fasıl reklamı

Lokka vodka reklamı

Pazartesi, Kasım 13, 2006

Bu nedir?


"Have a break, have a kit kat" ("Kit Kat için bir molo ver" diye çevirebilirim. ) sloganı ile uyumlu bir viral örneği. Lakin H&M'deki ucuzluk oranlarını cidden çok merak ettim. Kadınların alışveriş çılgınlığının varabileceği son noktaydı sanırım gördüklerim. Bu arada kit kat yiyen çocuğun vurdumduymazlığına da çok güldüm.

Yaratıcı mecra mı dediniz?


BBC World için yapılmış bir çalışma. Özetle ticari bir taksinin arka koltuğuna oturan müşterinin yan camdan gördüğü görüntüyü yukarıda görüyorsunuz. Tabii ki taksi ilerledikçe görüntü de değişiyor. BBC World canlı yayınları gibi, görüntü hayatın içinden ve anında size ulaşıyor. Bravo diyor ve sizlerle paylaşıyorum.

Tam benim sevdiğim türden bir yaratıcılık örneği. Öncelikle sadece hoş gözüktüğü için değil doğru mesajı ilettiği için seviyorum, sonra da bu kadar basit olabildiği için. Taksinin yan camı ve televizyon ekranı. Gördüğünüz gibi dünyaları baştan yaratmaya hiç de gerek yok

Perşembe, Kasım 02, 2006

Virütik mi acaba?

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki yukarıdaki görüntülerin virütik bir kampanyaya ait olup olmadığından emin değilim. bahane.nl web sitesi tarafından hazırlanmış, film farklı seslendirmeyle yurt dışında yayınlanmış. Orijinal görüntülerin üzerine Cem Yılmaz'ın sesi de eklenmiş olabilir ama klibin Ford K'nın marka imajı ile bu kadar iyi örtüşmesi şüphelerimi arttırıyor.

Bundan sonrasını bu görüntülerin bir ajans tarafından hazırlanıp 'YouTube'a konulduğunu varsayarak yazıyorum. Her şeyden önce bu kampanya virütik kampanyaların bir numaralı kuralını yerine getirmiş ve profesyonellikten uzak, marka tarafından değil de tüketiciler tarafından yaratılmış gibi gözüküyor. İkincisi Cem Yılmaz' ın seslendirmesi ile gerçekten tekrar tekrar izlenebilecek ve arkadaşlara da izlettirecek bir klip olmuş. Üçüncüsü ve bence en önemlisi ise 'Cem Yılmaz' anahtar kelimelerini aratınca ilk sonuç sayfasında bu görüntüler çıkıyor. (Şüphelerim giderek artıyor.) "Cem Yılmaz reklamcı oluyor" lafları bir ara çok gündemdeydi. Eğer Türk reklam sektöründeki bu boşluğu görmüş ve müşterilerine virütik hizmet veriyorsa, Cem Yılmaz'ın zekasına olan saygım biraz daha artar.

Boş yere bu kadar kelam etmiş de olabilirim fakat elimde değil 'YouTube' bir markanın Türkçe hazırlanmış klibini görünce çok heyecanlandım. Bu kadar.

Salı, Ekim 31, 2006

Daha daha yaratıcı 'outdoor' işleri


Adblogarabia'da karşılaştığım Hindistan'dan yaratıcı bir 'outdoor' uygulaması. Fazla söze gerek yok sanırım. İşin sahibi Ogilvy & Mather Hindistan ofisine tebrikler.

Perşembe, Ekim 26, 2006

Basında yaratıcılık


Kuşkusuz, hoşuma giden bütün reklamları buraya taşımıyorum. Fakat EuroRSCG Buenos Aires tarafından hazırlanan bu ilanı geleneksel mecraların yaratıcı kullanımına örnek olması için burada yayınlıyorum.

Basit teknoloji ve büyük fikir


Geçenlerde MarcomTurkiye.com'da gördüğüm 'cafecrownarasi' oyununu eleştirmiş ve verdiğim 'Dark Chocolate' karşı örneği ile doğru işler yapmak için yüksek teknolojinin bir şart olmadığını vurgulamak istemiştim. Bu hafta yine MarcomTurkiye.com'da Doğal Hayatı Koruma Derneği için hazırlanmış bir örnek var. Üzerinde konuşmaya bile gerek yok, mesaj ve mesajın iletimi için seçilen yol çok başarılı. Teşekkürler ve tebrikler DDB&Co. İstanbul.


GoogTube birleşmesi ve sonrası

‘Google’ın ‘Youtube’ü alması geçtiğimiz haftalarda birçok muhabbette konuşuldu. Bilgisayar mühendisliği diplomam ve ben 1.65 milyar dolar rakamına gıpta ile baktık belli bir süre. İki gencin evlerinin garajında kurduğu internet sitesi, yayına geçmesinden iki yıl sonra ‘Google’ tarafından 1,65 milyar dolara satın alınmıştı. (Ülkemizde garaj kültürünün gelişmemesinin biz gençler için önemli bir handikap oluşturması türünden geyikler de dönmedi değil.) Rakam o kadar yüksekti ki gözlerimizi dolarlardan ayırıp sektör için bu birleşmenin anlamını sorgulamaya fırsat bulamamıştık.

YouTube kullanıcılarının artan reklam içeriğinden şikayetçi olmaları veya sitenin yayın hakkı ile ilgili yaşadığı sorunlar üzerine birçok profesyonel görüş bildirdi. Adage.com bu birleşmenin sektörü nasıl etkileceğini üst düzey yöneticilere sormuş, aldığı yanıtlara linkte ulaşabilirsiniz. ( Rakamla 1.650.000.000 dolar. )

How GoogTube Merger Will Change Online Media and Marketing

Cuma, Ekim 20, 2006

'Outdoor'da yaratıcı dokunuşlara devam

Canon S1 kameraları için yapılmış yaratıcı 'outdoor' kullanımı.

Pazartesi, Ekim 16, 2006

'Kayıp Cüzdan' mecrası


Öncelikle böyle bir mecranın Türkiye'de etkili olabileceğine inanmadığımı söylemek isterim. Ama “Bakın, bunlar da var” demek için gösteriyorum bu örneği. Olay çok karışık değil, yolda yürürken gözünüze yerde duran herhangi bir eşya (cüzdan, pasaport vs.) çarpıyor. Belki cebinize atmak, belki de sahibine ulaştırmak için yere eğilip kayıp eşyayı alıyorsunuz. Sonra içini açıp bakıyorsunuzki bu bir reklammış. Aslında karşılaştığım örneklerin çoğu ile örtüşüyor kayıp eşya olayı; sinema ilk gösterim duyurusu, internet üzerinden eş bulma siteleri vs.

Yine de belirtmeliyim ki, böyle cin fikirler Türk tüketicisine çok uzak. Herşeyden önce Amerika’daki dinamiklerle ülkemizdeki dinamikler çok farklı. Amerika’da pazarlama dünyasının gitmekte olduğu noktayı dehşete kapılmış şekilde izlemekteyiz. Ortalama bir Amerikalının hayatı tüketme üzerine oluşturulduğu için, karşısına çıkan böyle bir sürpriz hoşuna gidebilir ve bu sürprizi gerçekleştiren marka için olumlu duygular beslemesine neden olabilir. Bizde ise durum oldukça farklı. Herşeyden önce ortalama bir Türk tüketicisinin zihni bireysel hayatını ilgilendiren olaylarla daha çok meşgul. Bu sebeble yolda yürürken karşısına çıkan ve ilgisini çekmek için onu kandıran bir reklama karşı olumsuz duygular beslemesi olasılığı çok daha yüksek.

Geçen hafta Radikal 2’de genç bir arkadaş her yerde karşısına çıkan ve onu rahatsız eden reklamlardan şikayet etmekteydi. (Örneğin, benim de çok beğendiğiim bir uygulama olan Avea’nın otobüs içi uygulamasına çok kızmaktaydı bu arkadaş.) “Olabilir, bu da onun görüşü.” diyerek geçebiliriz bu görüşleri. Ama bence bu görüşleri dikkate almakta fayda var. Peki bu noktada bize düşen görev nedir? Basit. Tüketiciyi daha iyi anlamak ve en önemlisi farklı birşeyler yapmış olmak için yapmak değil, tüketiciye doğru mesajı doğru yerde verebilecek reklamlar yaratmak. Nokta.



'Outdoor'da söz tüketicinin!



Tüketicinin reklam sürecine katkısı giderek artıyor. Tüketici sadece satın alma kararı ile değil daha komplike yollarla da reklamları yargılayabiliyor. Xgeronimo adlı yaratıcı kişi tüketiciyi ‘outdoor’ mecrasındaki reklamları değerlendirmeye teşvik etmek için, özel etiketler hazırlamış ve bunları insanlarla paylaşmış. Berlin’de başlayan kampanya şu an birçok şehirde devam etmekte. Böylece tüketicilerde reklamlara karşı hissettiklerini özgürce ifade edebilmekte. Tebrikler Xgeronimo.

İki 'advergame' örneği


Geçen hafta MarcomTurkiye.com’da Cafe Crown’ın ‘advergame’ (reklam-oyun) ini görünce gerçekten hoşuma gitmişti. Türkiye’de de gelişen mecraların farkında olan ve bu mecralara yatırım yapan markalar var diye de sevinmiştim. Oyun oldukça basit, sadece 8 çeşit Cafe Crown kahvelerini satabildiğiniz bir kafeniz var, bu kafeyi oyunun ilerleyen aşamalarında geliştiriyorsunuz. Amacınız da en fazla parayı kazanmak. Oyunda yüksek skor yapanlar için ödüller dahi düşünülmüş. Herşey buraya kadar çok güzeldi, ajans yaratıcı bir fikir geliştirmiş, marka tutucu davranmamış fikri uygulamıştı ama bir şeyler eksikti.

Aslında eksiğin ne olduğunu M&M’in hazırladığı ‘advergame’ i görünce daha net anladım. İki oyuna girip bakınca sizde kolaylıkla anlayacaksınız aslında eksikleri. Herşeyden önce görüntü olarak iki oyun arasında büyük farklar var. Ve bu farkların nedeni teknoloji eksikliği değil kesinlikle, tek fark M&M’in ajansı bu iş için kafa patlatmış ve belli bir mesai harcamış. M&M’in oyunundaki amaç görüntü içinde gizlenmiş 50 kara filmi bulmak. Oyun basit olduğu kadar oynayana saatlerini harcatacak kadar da hastalıklı.
İki fikirde bakıldığında çok basit ama biri tüketiciye bambaşka bir deneyim sunarken diğeri sadece sıradan bir oyun. M&M’in oyununu bir arkadaşım mail olarak göndermiş, CafeCrown’ın oyununa pazarlama blog’unda rastladım oyunun virütik yollardan tüketiciye ulaştığını da pek sanmıyorum. Tüketicisini özümsemiş M&M kara filmler çatısı altında tüketicileriyle ortak bir noktada ulaşmayı başarmış, fakat kahve satıp para kazanmak Cafe Crown tüketicisi için çok da özel bir deneyim değil, bence. Bir de oyundaki karakterler geçen sene Siemensin hazırladığı oyundakilere çok benzemekte. Ya aynı ajansın elinden çıkmış ve ajans müşteriye çok vakit ayıramamış, ya da bu karakterler Eminönü’nde bir yerde ucuza satılmakta ve müşteri maaliyeti azaltmak için bu yola başvurmuş. Herneyse, iki oyunun linkide aşağıda, bakalım siz neler hissedeceksiniz.

cafecrownarası

Salı, Ekim 10, 2006

'Outdoor'da yaratıcı dokunuşlar




Son zamanlarda alternatif mecralar ile gelenekesel mecraları karşılaştıran makaleler okuyorum. Kimisi geleneksel mecraların ömrünü bitirdiğini söylüyor, kimisi de geleneksel mecraların kan kaybettiğini kabul ederken yaratıcı dokunuşların bu mecralarda ne kadar önemli olduğunu vurgulamakta. Ülkemizde TV’de (sözüm ona) yaratıcılık almış başını gidiyor. Tüketiciyi anlamaktan uzak yasaları çiğnemeden nasıl ekranda gözükürümün yollarını arayan bu yaratıcılığın başını “next&next star” ve onun ‘Kurtlar vadisi’ içerisinde yer alan reklamları çekiyordu. Evet, tüketicinin ilgisini çekti bu reklamlar ama markaya gelecek için ne kattı tartışılır. Neyse konu dağılıyor, toparlıyorum. ‘Outdoor’ mecrasının yaratıcı kullanımına başarılı örnekler BBC’den, doğru yerde doğru şekilde olunca ne kadar başarılı anlatıyor derdini reklam. Sadece örnekle yetinmeyip, bir de makale sunuyorum ilgilenenlere; “MEDIUM AS A CONTEXTUAL CUE” Micael Dahlen tarafından kaleme alınmış ciddi bir çalışma.

Çarşamba, Ekim 04, 2006

‘Outdoor’daki son teknolojiler

Daha önce blue-tooth teknolojisini outdoor mecrasına taşıyan pilot bir projeden söz etmiştim. Advertising Age’den Abbey Klaassen’in makalesi Dünya’da ‘outdoor’ mecrasının kendini yeni teknolojilerle nasıl geliştirdiğini özetliyor. Artık ilanlar blue-tooth teknolojisinden faydalanarak tüketicilerin cep telefonlarını ile veri alış-verişi yapabilmekte. Yeni yeni kullanılmaya başlanan, LCD ve LED ekranların sonunu getirecek dijital mürekkep (digital ink) teknolojisi ise ‘outdoor’ ilanlarını her zamankinden daha farkedilebilir kılmakta. Gün içinde değişebilen ilanlar, doğru zamanda doğru hedef kitleye matbaa masraflarını en aza indirerek reklam verenlere güzel olanaklar sunmakta. Alternatif mecralar karşısında savaşını sürdüren geleneksel ‘outdoor’ mecrasının gelişimini anlamak için Klaassen’in makalesini okumakta fayda var.

The Hottest Out-of-Home Technologies

Salı, Ekim 03, 2006

Geleneksel mi yoksa yeni mi?

Geleneksel medya ve geleneksel olmayan (emerging) medya arasındaki yarış aralıksız devam etmekte. Teknolojinin gelişimi ile son yıllarda yeni medya önemini arttırırken, geleneksel medya da bu yarışta geri kalmamaya çalışıyor. Sektörel makalelerin çoğunda yeni mecralar yüceltiliyor ve hatta geleneksel medyanın gelecekte önemini tamamen yitireceği öne sürülüyor. Bu tartışmaların ortasında geleneksel medyanın daha güvenilir olduğunu öne süren bir araştırmayla karşılaştım. LexisNexis tarafından 1.500 online katılımcıyla yapılan araştırmanın detaylarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

Traditional Media More Trustworthy Than Emerging

Cuma, Eylül 29, 2006

Yenilikçiler için 8 doğru

Pazarlama dünyasında herkesin hayali, oyunun kurallarını alt üst edecek, şirkete kar getirecek sürdürülebilir bir yenilik bulmak. Yenilikçilere özel bir pasta tarifi de ‘Marketing Strategy & Innovation Blog” yazarlarından Alain Thys’den. Thys, yenilikçi olmayı 8 temel doğru ile açıklamaya çalışıyor, fakat kendisi de bu işin bu kadar basit olmadığının farkında. Yenilik gibi kavramlar yazıya döküldüğünde pratikteki anlamından çok şeyler yitiriyor. Yine de göz atmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

The Eight Truths of Real Innovators

Perşembe, Eylül 28, 2006

Yaratıcı gazete kullanımı



Alternatif mecraların sayısının ve kullanımının artması kimine göre geleneksel mecraların sonu olacak. Ama kimine göre de öyle değil. Kimi de yaratıcılıklarını geleneksel mecraları alternatif yollarla kullanmaya harcıyor. İlan Procter & Gamble’ın Olay kırışık önleyici kremi için bir gazetede yayınlanmış. Uzakdoğu’dan bir yerlerden ama ajansına ulaşamadım. Kimlerin emeği geçtiyse ellerine sağlık.

Alkollü direksiyon başına geçmeyin


Moda markası olarak kendini konumlandıran Absolut’ün başına Bükreş’te çorap örülmüş. Alkollü araba kullananlara karşı sosyal kampanya hazırlayan Bükreş polisi, Absolut’ün popülerliğinden ve imajından faydalanmak istemiş ve ortaya böyle ilginç bir çalışma çıkmış. Genel Absolut iletişiminin dışına çıkmayan ilan için Absolut yöneticileri bakalım ne yapacak.

Diğer ilanlar

Salı, Eylül 26, 2006

Reklam stratejisi nasıl yaratılır?

Adcracker.com pasta tarifi verir gibi anlatmış; “Reklam stratejisi nasıl yaratılır?” Birçok dinamikten oluşan reklamın ve tüketicinin zihnine giden karmaşık yolun bu kadar basite indirgenemiyeceğinin farkındayız, ama yine de strateji yaratmayı teorik olarak güzel özetlemiş bir çalışma. İçinde SWOT analizin nasıl yapılacağından, bir markaya nasıl karakter kazandırılacağına kadar çeşitli bilgiler mevcut. İlgilenene....

How to create an advertising strategy

Metin Yazarı stratejiyi anlatıyor

John Kuraoka Amerikalı metin yazarı bir arkadaş. Reklamda strateji ile ilgili görüşlerini linkten okuyabileceğiniz bu arkadaş, aslında yeni hiç bir şey söylememekte. Ama herkesin bildiği ama iş pratiğe geldiği zaman unuttuğu doğruları hatırlatmış planlamacılara. Strateji ve yaratıcı ekip arasında süre gelen tartışmada Kuraoka’nın durduğu nokta çoğu yaratıcı ekip çalışanına da örnek olmalı.

Kuraoka'dan strateji

Perşembe, Eylül 21, 2006

Reklamlar internette yeniden hayat buldu

Reklamların internetten izlenme oranı arttıkça markalarda reklamlarını internet üzerinden tüketicileriyle paylaşmaya başladı. Çoğu marka internet sitelerinin üzerinden reklamlarını yayınlarken, bazıları ise reklam kampanyalarına özel siteler açmakta ve reklamlarını bu sitelerde yayınlamakta. (MasterCard priceless.com) New York Times’dan Julie Bosman bu konuda güzel bir makale yayınlamış. Okumakta fayda var.

Commercials Find New Life on Web

Second Life çılgınlığı tüm hızıyla


"Second Life" hakkında ne kadar fikriniz var ya da fikriniz olmalı mı bilmiyorum. En basitinden 3 boyutlu kullanıcılarına ait sanal bir dünya diyebilirim sanırım, ama "Second Life" bundan çok daha fazlası. Kullanıcılarının hayatında bu kadar yer ettikten sonra pazarlama dünyasının da ilgisini çekmeye başladı. Yaz aylarında Starwood Hotels "Second Life" içerisinde "aLoft" adlı sanal bir otel açacağını duyurmuştu. Şirket yönetimi tarihte sanal dünyanın içinde otel açan ilk şirket olduklarını belirtiyor.

"Second Life" bir çok marka için de çeşitli fırsatlar sunmakta. Markalar sanal dünyada yeni ürünlerini test edebilir ve sanal dünyayı yeni bir mecra olarak kullanmaya başlayabilir. Buna son örnek Adidas'ın sanal dünyada açtığı yeni mağazası. Mağazada bulunan tek ürün Adidasın yeni çıkardığı spor ayakkabı, a3 Microride. "Second Life" anakarasının dışında ıssız bir adada açılan mağazaya ek olarak, Adidas kullanıcılara ayakkabı test edebilme imkanı da sunmakta. Merak edenler için spor ayakkabının fiyatı 50 linden doları, yaklaşık 20 gerçek dünya sentine geliyor.

secondlife.com
Starwood Hotels
Adidas a3 Microride

(Alternatif Mecra) (Pazarlama Stratejileri)

Pazartesi, Eylül 18, 2006

Akıllı monitör


Yenilik İngiltere’nin Southampton üniversitesinden, üniversitenin elektronik bölümünde yaratılan ve test edilmekte olan yeni sistem bluetoooth teknolojisine dayalı. Monitörün amacı outdoor mecrasında tüketiciye daha önce gösterdiği bir reklamı bir daha göstermemek. Monitör izleyiciyi cep telefonu, PDA gibi bluetooth destekli araçların yardımıyla tanıyor ve izleyicinin gördüğü reklamı hafızasına alarak aynı reklamı izleyiciye tekrar tekrar göstermiyor. Mecraların çeşitliliği arttıkça geleneksel mecralarda kendilerini yenilemek zorunda kalıyor. İşte buna güzel bir örnek.
Advertising screen tailors ads to its audience
_Teknoloji_

Cuma, Eylül 15, 2006

Nerden çıktı bu blog

Herkesin blogu var benim neden yok diye kendimi üzdüğüm bir kaç aydan sonra çıktı. Son bir senedir çeşitli reklam ajanslarının stratejik planlama departmanlarında staj yapmaktayım. İnternet üzerinden araştırma yaparken ilgimi çeken ve sektörde çalışan diğer arkadaşlarında ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir çok makale, örnek kampanya vs. ile karşılaşıyorum. Bulduğum bu kaynakları okuyup geçmektense bir yerlere not etme ihtiyacı duydum. Kısaca bu blog bu ihtiyaçtan doğdu. Çoğu kaynağın İngilizce olmasına rağmen blogu Türkçe yayınlamamın nedeni, İngilizce ile fazla haşır neşir olunca Türkçeyi profosyonel anlamda doğru kullanamamaya başlamam ve bu durumdan çok rahatsız olmam. İmla ve yazım kurallarına uymaya ve yabancı sözcüklerden uzak durmaya elimden geldiğince gayret göstereceğim. (Bu konuda sizler de bana yardımcı olursanız sevinirim.) Kıssadan hisse blog'un hikayesi böyle.